Ferhat TOLU
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün her Türk vatandaşının aklında bir şekilde yer edinen o meşhur sözünü hatırlayalım: “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tır.” İncelemeye geçmeden önce bir düşünmenizi isterim. Fikirlerin babası nasıl olur? Atatürk gibi bir dâhiye düşünce anlamında kaynaklık etmek için nasıl vasıflara sahip olmak gerekir? Bu fikirler kurulan yeni devletin yapısında kendini nasıl göstermiştir?
Hayatı
Ziya Gökalp büyük bir fikir adamı olduğu gibi çağının bütün modern ve pozitif bilgilerini bilimsel bir disiplinle okuyup irdeleyen ve bunları Türk toplumuna uyarlayan öncü bir bilim adamıdır. Çağdaş Türk düşüncesinin en önemli düşünürlerinin başında gelen Gökalp’ı dönemin şartlarında anlamaya çalışırken aynı zamanda bir kılavuz gibi okumak mümkündür.
Bir düşünürü anlamanın yolu, içinde yetiştiği şartları öğrenmekten geçer. Özellikle kriz dönemlerinde yaşayan büyük düşünürler sadece kendileri için yaşamazlar, aynı zamanda mensubu oldukları toplumun dertlerini kendileri için bir dava gibi benimserler. Gökalp’ın hayatından çok kısaca bahsedelim. Mehmet Ziya (Gökalp)1876 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Babası Mehmet Tevfik Efendi, annesi Zeliha Hanımdır. Babası Diyarbakır Valiliği’nde memurluk ve müdürlük yaptı. Çalkantılı bir eğitim hayatının ardından araştırmalar yapıp sosyoloji dersleri vermeye çalışırken siyasetle de ilişkisini sürdürmüştür. Türk Yurdu, Halka Doğru, İslam Mecmuası, Yeni Mecmua gibi çeşitli dergilerde yazılar yazmıştır. Atatürk’ün de isteğiyle Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yazılar yazmış, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında ve kültür politikalarının geliştirilmesinde siyasi kadrolara önemli katkılarda bulunmuştur. 1924 yılında, 48 yaşında vefat etmiştir. Bu kısa ömrüne dergilerde ve gazetelerdeki yazılarının yanı sıra Türkçülüğün Esasları, Türk Töresi, Kızılelma, Yeni Hayat gibi önemli kitapları da sığdırmıştır.
Ziya Gökalp vefat ettikten sonra Atatürk’ün Ziya Gökalp’ın eşi Vecihe Hanım’a telgrafı:
Muhterem eşinizin bütün Türk alemi için pek elim bir kayıp teşkil eden ölümü sebebiyle başsağlığı dileklerimi sunar ve Türk milleti ve hükümetinin büyük düşünürün ailesi hakkında müşfik hislerini temin ederim efendim.
Türkçülük Anlayışı
Sosyoloji ispat ediyor ki millet bağı; terbiyede, kültürde yani duygularda ortaklıktır. Gökalp, Türk köylüsünün bunu “dili dilime uyan, dini dinime uyan” şeklinde tarif ettiğini ifade eder. Ziya Gökalp, Emile Durkheim okuluna göre sosyolojiyi öğrenmiş ve uygulamaya çalışmıştır. Zaten 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başlarında Türkiye’de Avrupa demek Fransa demektir. Gökalp onu okuyarak ve takip ederek sosyoloji bilimini keşfetmeye ve Türkiye’de uygulamaya girişecektir.
Gökalp’e göre Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir. Peki Türk milleti kime denir? Öncelikle belirtmek gerekir ki Gökalp ırk temeline kurulan bir anlayışa sahip değildir. Gökalp millet kavramını kültür üzerinden açıklar. Toplumdaki dil, din, hukuk, sanat, eğitim, ekonomi gibi temel kurumlar kültürü oluşturur. Gökalp’e göre kültürün en belirgin bileşenleri dil ve dindir. Bunlar Türk milletinin ayrılmaz parçalarıdır.
Türk bir milletin adıdır. Millet, kendisine has bir kültüre sahip olan topluluk demektir. O halde, Türk’ün yalnız bir dili, bir kültürü olabilir. Milliyetin oluşmasında bu dil ve kültürün büyük önemi vardır. Gökalp bu önemi ortaya koyabilmek için medeniyet ve hars(kültür) ayırımına gider. Medeniyetin insanlığın ortak geliştirdiği yüksek değerler manzumesi olduğunu ve bundan her milletin istifade etmesinin doğal olduğunu belirtir. Milliyeti oluşturan asıl unsurlar, hars olarak adlandırılan ve halkın bağrında yüzyıllardır yaşamakta olan özelliklerdir. Bu özellikler halka doğru gidildiğinde yakından görülebilecektir.
Gökalp milliyetçilik için halka doğru gitmenin öneminden bahsederken, halkı milli harsın canlı bir müzesi olarak görür. Bir müddet İstanbul’da Halka Doğru isminde bir dergi yayınlar. Halka doğru gitmeyi Türkçülüğün esaslarından birisi olarak görür. Milliyet duygusunu geliştirmek için zaman içinde milli şuurdan uzaklaşmış insanların halkın kültürünü tanıyarak kendisine gelmesi gerekir. Milliyetçilik için herkesin milli harstan feyz alması gerekir. Bunun kaynağı ise halktır. Onun için özellikle toplumun seçkinlerinin mutlaka halka yönelerek “harsi bir terbiye almaları” gerekir.
“Garp medeniyetine girmek ve Türk harsını kuvvetlendirmek, Türkçülüğün ikiz çocuklarıdır.” – Orhan Seyfi Orhon
Ziya Gökalp, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti
Bütün bu bilgiler ışığında Ziya Gökalp’ın neleri etkilediğini inceleyelim. Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” sözü bu etkilerin en büyük örneğidir. Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları kitabında “Irkın sosyal niteliklere hiçbir etkisi olmadığı için insanlarda soy aramak doğru değildir. Türküm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe ihaneti görülenler varsa cezalandırmaktan başka çare yoktur.” Diyerek adeta bu sözün altında yatan düşünceyi açıklamıştır.
Atatürk inkılapları olarak adlandırdığımız yeniliklerin birçoğunda Ziya Gökalp etkisinden söz edebiliriz. Bu konuda Prof. Dr. Ercümend Kuran; Atatürk’ün ulusal kültür, din ve batılılaşma alanlarındaki reformlarını gözden geçiriyor ve sonuç olarak “Gökalp’ın fikirlerinin Atatürk inkılâbı üzerinde oldukça kuvvetli bir tesir icra ettiğini” ileri sürüyor.
Gökalp’ın Atatürk hakkındaki fikri şöyledir:
“Evvelce, Türkiye’de Türk milletinin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk’ündür. Bu topraktaki hakimiyet Türk hakimiyetidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk halkı hakimdir. Bu kadar kat’i ve büyük inkılabı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür.”
Dil
Gökalp dili, milleti yapan esas unsur sayıyordu. Dilde Türkçeci olmakla beraber tasfiyeciliğe karşıydı. Atatürk de millî dile büyük ilgi göstermiş ve öz Türkçeye erişmek amacıyla 1932 de Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni (sonraki Türk Dil Kurumu) kurmuştur.
Gökalp, edebiyatımızın yükselmesi için iki sanat müzesinde gelişmesi gerektiğini savunur. Bunlar Halk Edebiyatı ve Batı Edebiyatıdır. Ona göre şairler ve yazarlar bir taraftan halkın güzel eserlerini, öte yandan batının şaheserlerini model olarak almalıdırlar. Türk edebiyatı bu iki çıraklık devresini geçirmeden ne milli olabilir ne de gelişebilir. Atatürk’ün inkılaplarından biri olan yeni Türk harflerinin kabulü, batılılaşma alanında en önemli adımlardan biridir. Keza cumhuriyetin kuruluşundan itibaren belirlenen hedeflerin en önemlilerinden biri, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmaktır. Özellikle uygar dünyanın bilimsel, sosyal ve kültürel alanlarda kat ettiği yolun tüm kesimlerce kavranıp öğrenilmesi amacıyla ve bir Cumhuriyet kadrosu oluşturma hedefiyle önemli çalışmalar başlatılmıştır. Tüm bunlara bağlı olarak 11 Ağustos 1923 yılında milletvekili seçilen Gökalp’ın hemen ardından Telif ve Tercüme Heyeti, Maarif Vekaleti tarafından yeniden düzenlenerek, bir talimatname çıkarılmıştır.
Müzik
Gökalp müzik alanında görüşlerini “Halk müziği milli kültürümüzün, Batı müziği de yeni medeniyetimizin müzikleri olduğu için her ikisi de bize yabancı değildir. O halde milli müziğimiz memleketimizdeki bu iki müziğin kaynaşmasından doğacaktır.” şeklinde açıklamıştır.
Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından birçok yeniliklere imza atan Atatürk ise topluma öz Türk musikisi dışında klasik müzik ve operayı da sevdirmek ve tanıtmak için çalışmalarda bulunmuş, bu tür müzik konserlerini izlemeye giderek halkın da bu yeni müzik türlerini sevmesini arzulamıştır. Ankara’da Musiki Muallim Mektebinin kurulup açılması (1924), Müzik öğrenimi için Avrupa’ya yetenekli gençlerin gönderilmeye başlanması (1925), Batı müziği bölümü eklenmiş olan İstanbul’daki Dârülelhan’ın konservatuvara dönüştürülmesi (1926) gibi gelişmeler bu yönde inkılaplar olarak sayılabileceği gibi Ziya Gökalp’ın fikirleriyle aynı yolun izlenmesi dikkate değerdir.
Hukuk
Gökalp hukuk alanında ise düşüncelerini şöyle ifade eder: Hukukta Türkçülüğün amacı, Türkiye’de modern bir hukuk oluşturmaktır. Bu çağın milletleri arasından geçebilmek için en esaslı şart, milli hukukun bütün dallarını teokrasi ve klerikalizm kalıntılarından büsbütün kurtarmaktır. Hukukta Türkçülüğün ikinci amacı ise meslek sahiplerinin kişisel çalışmalarını kamunun baskısından kurtararak uzmanların yetkilerine dayanan meslek özerkliklerini kurmaktır. Bu esasa dayanan bir medeni kanun ile ticaret, sanayi, ziraat kanunları; üniversite, baro, hekimler derneği, öğretmenler derneği gibi mesleki örgütler ve bunların özerkliklerine ait yasalar yapmak da bu amacın gereklerindendir. Üçüncü amaç ise çağdaş aile oluşturmaktır. Çağdaş devletteki eşitlik ilkesi; erkekle kadının evlenmede, boşanmada, mirasta, mesleki ve politik haklarda eşit olmasını gerektirir. O halde yeni aile yasası ile seçim yasası bu esasa göre yapılmalıdır.
Bütün bu fikirler, cumhuriyet kurulmadan veya cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk öncülüğünde tek tek hayata geçirilmiştir. 1921 ve 1924 anayasalarıyla gelen değişiklikler, bunun en büyük örneğidir. Şeriyye Mahkemelerinin Kaldırılması ve Yeni Mahkemeler Teşkilatının Kurulması Kanunu (8 Nisan 1924), Türk Medeni ve Borçlar Kanunu (17 Şubat 1926), Türk Ceza Kanunu (1926), Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (1927)gibi önemli kanunlar cumhuriyetin ilk yıllarında yürürlüğe girmiştir. Bunlara ek olarak en önemli yeniliklerden biri de kadınların siyasi hayatta seçme ve seçilme hakkını elde etmesidir. Bütün bunlar, Ziya Gökalp’ın fikirleriyle büyük ölçüde örtüşen devrim niteliğinde inkılaplardır.
Darülfünun emirlerle düzelmez
Onu yapar ancak serbest bir ilim
Bir mesleğe hariçten fer gelmez
Bırakınız ilmi yapsın muallim
Ziya Gökalp – Darülfünun şiiri
Ekonomi
Gökalp, ekonomi alanında yazılarında öncelikle Türklerin en eski zamanlardan beri ekonomik karakterinin ne yönde geliştiğini anlatır. Türk ekonomisi, en eski zamanlarda göçebe hayatı yaşadıklarından ötürü çobanlık esasına dayanıyordu. Türklerin bütün servetleri hayvanlarından ve hayvanlarından elde ettikleri besinler, deriler, yünlerden ibaretti. Ticarete de yabancı değildiler. İlhanlık devirlerinde, devletin en büyük gelir kaynağını Avrupa ve Çin arası kervanlar oluşturuyordu. Genel olarak Türklerin toplumsal ideali; şahsi mülkiyeti kaldırmaksızın toplumsal servetleri kaptırmamak, genelin çıkarına harcamak üzerine korunmasına ve üretilmesine çalışmaktır.
Gökalp, bir de ekonomik idealden bahseder ki bu da ülkeyi büyük sanayiye kavuşturmaktır. Çiftçiliği hiçbir zaman elden bırakacak değiliz ancak çağdaş bir millet olmak istiyorsak mutlaka büyük sanayiye sahip olmamız gerekir. Avrupa hareketlerinin en önemlisi ekonomik devrimdir. Ekonomik devrim ise ilçe ekonomisi yerine millet ekonomisinin, küçük zanaatlar yerine büyük sanayinin konulmasından ibarettir. Bunun gerçekleşmesi de ancak koruma yönteminin uygulanması ile mümkündür. Zıya Gökalp, tıpkı İngiltere’de ve Amerika’daki gibi ülkemizde de ekonominin korunması için ülkemize özel(milli) bilimsel ve esaslı bir program hazırlanması gerektiğine dikkat çeker.
Şimdi Atatürk’ün ekonomi alanında neler yaptığına bakalım. Birinci İzmir İktisat Kongresi kısaca, kurtuluş Savaşı sonrasında ekonomide sanayileşmenin sağlanması için ne yapılması gerektiği konusunda toplanmıştır. Bu kongrede iktisadi misak gibi önemli bir konu da titizlikle işlenmiştir. Bu konuda alınan bazı kararlar: Yerli üretim teşvik edilmeli ve lüks ithalattan kaçınılmalıdır, girişim ve çalışma özgürlüğü esastır ve tekelciliğe izin verilmemelidir, ekonomik kalkınmaya katkı sağlamak ve kanunlara uymak kaydı ile yabancı sermayeye izin verilecektir.
Yine bu yönde ilerleme kaydetmek adına Teşviki Sanayi Kanunu çıkarıldı. Tarım kredi kooperatifleri kuruldu, çiftçiyi özendirme uygulamaları geliştirildi. Ticaret ve sanayi odaları kuruldu. Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu.
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye
Sanatında yol gösteren ilimle fen Türkündür
Hirfetleri birbirini daim eder himâye
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türkündür
Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın!
Ziya Gökalp -Vatan Şiiri
Sonuç
Bu yazıdaki amaç Ziya Gökalp ve Atatürk arasındaki fikir bağının ne kadar kuvvetli olduğuna dikkat çekmekti. Konuyu olabildiğince uzatmadan, en azından merak uyandıracak kadar içerik barındırması amacıyla ele aldım. Elbette bu konuda araştırma yapmak isterseniz çokça kaynak mevcuttur. Yazıda Atatürk ve Ziya Gökalp’ın büyük ölçüde uyuştuğu alanları anlatmaya çalıştım. Kendi yorumumu pek katmak istemedim, Ziya Gökalp’ın fikirleri ve Atatürk’ün icraatlarının ne kadar örtüştüğüne bu yazı okunurken karar verilebilir diye düşündüm. Elbette ayrı düştükleri noktalar da var ancak aralarındaki bu kuvvetli bağ Türkiye Cumhuriyeti devletinin yenilik politikalarına ve Türk Milletinin sosyal yapısına yansımıştır. Eleştirileriniz için mail atabilirsiniz, teşekkürler…
KAYNAKÇA
Gökalp, Ziya(2013), Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak, İstanbul, Anonim Yayıncılık
Gökalp, Ziya(2015), Yeni Hayat, İstanbul, Ötüken Neşriyat
Gökalp, Ziya(2017), Türkçülüğün Esasları, İstanbul, Anonim Yayıncılık
Gökalp, Ziya(2018), KIZILELMA – Haz. Doç. Dr. H. İbrahim Şahin, 5.basım, (İstanbul- Ötüken Neşriyat)
Atasoy, Fahri(2017), Türkiye’de Sosyolojinin Kurucusu Ziya Gökalp, TÜRK SOSYOLOGLARI 2.BÖLÜM Lisans Yayıncılık, İstanbul, https://www.academia.edu/34969165
Eren, Hasan, ATATÜRK ve ZİYA GÖKALP – https://www.altayli.net/ataturk-ve-ziya-gokalp.html