Cumhuriyetçi Hukukçular Kulübü

“Hissetmek” – Hayvanlar ve Hakları

+5

Gamze Nur ŞAN

Neden ağladığımızı hiç düşündünüz mü? Bir duygunun neden insan vücudunda böyle bir reaksiyona neden olduğunu… Acı çeken insanın neden gözünden yaş akıyor, bilim buna nasıl cevap vermiş? Buyurun bakalım:

“… Her ne kadar duygusal nedenlerden dolayı akıtılan gözyaşlarının kimyasal yapısı daha farklı olsa ve ağladıktan sonra kendimizi aciz hissetsek de ağlamamızın asıl nedeni, yardıma ihtiyacımız olduğunu göstermek ve agresif tavırlarımızdan kurtulmamızı sağlamaktır. Yapılan araştırmalara göre hiç ağlamayan insanların çevrelerine karşı daha asosyal ve agresif oldukları saptanmıştır.

Gözyaşı insan doğasının bir ürünüdür. Bu nedenle ağlamanın yararlarını sadece biyolojik nedenlerle açıklamak ya da acizlik gibi görmek yerine akan gözyaşlarının insanların birbirlerine ihtiyacı olduğunun bir göstergesi ve insan doğasının bir parçası olduğunu kabul etmek gerekiyor.”

 Çoğu araştırmanın vardığı sonuç, biyolojik nedenleri bir yana bırakırsak, ağlamanın bir yardım mesajı olduğu yönünde. İç dünyada hissedilen problemler diğer insanlara gözyaşı şeklinde somutlaşarak ulaşıyor. Bebeklerin acıktığında, altını pislediğinde, hastalandığında ağlaması ile ebeveynlerinden yardım istemesi aynı düşünceyi destekleyen durumlar olarak karşımıza çıkıyor.  

Ağlamanın acı, ruhsal veya bedensel bir ıstırap sonucunda ortaya çıkan yardım çağrısı olduğunu söyledik; peki ya yaş ilerledikçe insanların ağlama süresinin ve sıklığının azalmasının sebebi ne olabilir? Acıların azalması mı? Hiç sanmıyorum.

Yaş aldıkça insanlar kendi problemlerini kendi başına çözmekte ustalaşmış, çözemediği konularda ise “konuşarak” yani iletişim kurarak, daha rasyonel yollarla yardım taleplerini diğer insanlara ulaştırmıştır. İnsan olmanın kazandırdığı ayrıcalıklar, içgüdüsel tepkileri bir kenara bırakıp daha net bir şekilde iletişim kurabilmeyi sağlamıştır.

İnsanların sorunlarını, ihtiyaçlarını, yardım çağrılarını konuşarak ifade etmesinin insanlar arası iletişime kazandırdıklarının yanında, insan olmayanlarla iletişimde kaybettirdikleri çok büyük bir problem haline gelmiş durumda. Kelimelere dökülmemiş, omuzlarımızdan tutup sarsmamış sorunları göremez, hissedemez hale geldik. Şimdi bahsedeceklerim bu “körlüğün”, belki de en çok görülmeye muhtaç olan sessiz sakinleri hakkında… Hayvanlar.

Hayvanların çektikleri acılar, yaşadıkları sorunlar niçin görmezden geliniyor dersiniz? Pek tabii konuşamadıkları için. Kalkıp bir at; faytonu süren, sırtına kırbaçları vuran insana “Sen ne yapıyorsun? Benim de bir canlı olduğumun, hislerimin ve duygularımın olduğunun, canımın nasıl yandığının farkında değil misin?” dese, belki de çoktan özgürlüğüne kavuşurdu. Ama bahsettiğimiz yardım çığlıkları her zaman bu kadar kolay duyulamıyor. Bu nedenle insanların hayvanlarla iletişim kurabileceği birkaç yol kalıyor: “empati kurmak” ve “hissetmek”. Nasıl ki insanların gözyaşlarına kayıtsız kalamıyorsak hayvanların da yardım çağrılarına aynı hassasiyetle cevap vermek zorundayız.

İnsan, dünyadaki denge üzerinde müdahale ve değişiklik yaratabilme gücü sayesinde “özne” sıfatını kazanmış, etki gücü altındakilere ise “nesne” muamelesi yapmıştır. Bu nesneler arasında en çok etkilenenlerse şüphesiz hayvanlar olmuştur. Gerek yaşam alanlarına gerekse doğrudan kendilerine olan müdahaleler çoğu konuda hayvanların mağduriyetlerine yol açmıştır. Genellikle bilinçsizce ve sonuçlarını öngörmeden gerçekleştirilen bu olumsuz insan davranışlarının kontrol altına alınması ise tikel insan bilincinden üst bir bilinç sayesinde, yani devlet eliyle gerçekleştirilebilir. Devletin kontrol mekanizmasının kutsal kitabı olan “hukuk” da mağduriyetlerin ve ihtiyaçların tespit, teşhis ve çözümlerin teminini ihdas eder. Ancak hayvan hakları konusunda geldiğimiz nokta, maalesef ki, daha en baştan, sorunların tespit aşamasından eksiklerle dolu…

“5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu”

Amaç

MADDE 1. – Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.

Birinci maddenin neleri amaçladığını görüyoruz; mamafih fotoğraflardaki acı haberleri, yasanın yetersizliğine karşı olan isyanları da… Eksiklerle dolu, amacını sağlayacak önlemleri almayan bu yasa maalesef ki dostlarımızın mağduriyetlerini önlemeye yetmiyor.

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, Türkiye’de hayvanlara karşı bitmek bilmeyen zulme karşı alınmış hâlihazırdaki en önemli düzenleme. Ancak yetersiz kaldığı noktaları tespit edip daha iyisi için mücadele vermek en başta biz hukukçuların boynunun borcu.

Sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması

Madde 6/2: “Güçten düşmüş hayvanlar” ticarî ve gösteri amaçlı veya herhangi bir şekilde binicilik ve taşımacılık amacıyla çalıştırılamaz.

Maddede görüldüğü üzere yalnız güçten düşmüş hayvanların taşımacılık amacıyla kullanılamayacağına yönelik bir düzenleme yapılmış. Ülkemizdeki en önemli hayvan hakkı ihlallerinden biri olan fayton işletmeciliğine engel olmaya yetmeyen bu düzenleme; sağlıklı hayvanların da bu vesileyle güçten düşmesini, yaz günlerinde dinlenmelerine fırsat vermeksizin koşturup gerekli ilgi ve bakım gösterilmeden “kullanılmasını” meşru görmektedir. Çiçek Tahaoğlu’nun 18 Haziran 2018 tarihli haberinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Adalar’da ulaşım niteliği taşıyan elektrikli araçların kullanılacağını duyurduğu bilgisi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözleri yer alıyor:

“Biz hayvanlar için vakıf kurmuş, kuş evleri yapmış, peygamberi kedisi ölen bir çocuğa başsağlığına gitmiş bir medeniyetin çocuklarıyız. Yeni düzenlemelerle hayvanseverler, ister ev, ister sokak… Bunlar üzerindeki çalışmaları 5199 sayılı yasayı çok daha farklı bir şekilde ele alıp değerlendireceğiz. Burada bir şey önem arz ediyor.”

Faytona Binme Atlar Ölüyor İnisiyatifi’nden Elif Narin “Yıllardır faytonlardaki atların maruz bırakıldığı zulmü, sömürüyü dile getiriyoruz. Özel olarak Adalar’a dönersek, orada çok daha fazla yoğun bir sömürü, ölüm var. Bu zulmü önlemek için kurumlara başvurularımız oldu, eylemlerimiz oldu, kamuoyunda bir farkındalık yarattık. Keşke bunu daha önce anlayabilselerdi, diyoruz çünkü 5 senede 1000’i geçti ölen at sayısı.” yorumu ile yapılacak düzenlemenin geç kalınmışlığına değindi ve seçim dönemi verilen sözlerin daha sonra unutulmaması gerektiğine “Seçim dönemi olduğu için tüm siyasetçiler hayvan haklarına değiniyor. Tabii ‘Doğayı ve Hayvanların Yaşam Haklarını Korumayan Siyasilere Oy Yok!’ kampanyası da etkili oldu. Siyasetçiler artık hayvan haklarını savunanların küçümsenmeyecek bir kitle olduğunu gördü.” Sözleriyle dikkat çekti.

İdeal ömrü 20 yıl olan atların bu şartlar altında 2 senede ölüyor olması kabul edilemez bir hayvan hakkı ihlalidir. Siyasilerin mevcut düzenlemenin yetersizliğine dair yorumları ve tedbir alınacağı yönündeki vaatleri hepimize bu konuda ümit vermekte; icra edileceği günü dört gözle beklemekteyiz…

Yasaklar

Madde 14- Hayvanlarla ilgili yasaklar şunlardır:

 a) Hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, aç ve susuz bırakmak, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, fiziksel ve psikolojik acı çektirmek.

 b) Hayvanları, gücünü aştığı açıkça görülen fiillere zorlamak.

 c) Hayvan bakımı eğitimi almamış kişilerce ev ve süs hayvanı satmak.

 d) Ev ve süs hayvanlarını on altı yaşından küçüklere satmak.

 e) Hayvanların kesin olarak öldüğü anlaşılmadan, vücutlarına müdahalelerde bulunmak.

f) Kesim hayvanları ve 4915 sayılı Kanun çerçevesinde avlanmasına ve özel üretim çiftliklerinde kesim hayvanı olarak üretimine izin verilen av hayvanları ile ticarete konu yabani hayvanlar dışındaki hayvanları, et ihtiyacı amacıyla kesip ya da öldürüp piyasaya sürmek.

 g) Kesim için yetiştirilmiş hayvanlar dışındaki hayvanları ödül, ikramiye ya da prim olarak dağıtmak.

 h) Tıbbî gerekçeler hariç hayvanlara ya da onların ana karnındaki yavrularına veya havyar üretimi hariç yumurtalarına zarar verebilecek sunî müdahaleler yapmak, yabancı maddeler vermek.

 ı) Hayvanları hasta, gebelik süresinin 2/3’ünü tamamlamış gebe ve yeni ana iken çalıştırmak, uygun olmayan koşullarda barındırmak.

 j) Hayvanlarla cinsel ilişkide bulunmak, işkence yapmak.

 k) Sağlık nedenleri ile gerekli olmadıkça bir hayvana zor kullanarak yem yedirmek, acı, ıstırap ya da zarar veren yiyecekler ile alkollü içki, sigara, uyuşturucu ve bunun gibi bağımlılık yapan yiyecek veya içecekler vermek.

 l) Pitbull Terrier, Japanese Tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak; takas etmek, sergilemek ve hediye etmek.

Kanunda belirtilen yasaklar, 12 bent halinde sayılmış durumda. Hepsi korkunç ancak bir o kadar da sık çiğnenen yasaklar. Özellikle de ilk iki bentte sayılan psikolojik ve fiziksel acı veren fiiller… Peki ya bu fiillerin yaptırımı nedir dersiniz?

İdarî para cezaları

Madde 28- (Değişik: 23/1/2008 – 5728/553 md.)

k) 14 üncü maddenin (a), (b), (c), (d), (e), (g), (h), (ı), (j) ve (k) bentlerine aykırı davrananlara üçyüz Türk Lirası; (f) ve (l) bentlerine aykırı davrananlara hayvan başına üçbin Türk Lirası idarî para cezası verilir. Kesilmiş ve canlı hayvanlara elkonulur.

Bu vahşi fiillerin cezası yalnızca 300 lira. Hal böyle olunca konunun ciddiyetini ve hayvanların da hak sahibi olduklarının bilincini kavrayamayan insanları suçtan uzak tutacak bir önlemin, yaptırımın yokluğu ile karşılaşıyoruz. Hayvanların eşya statüsünde kalması ancak aynı zamanda onların canlı (hissedebilen, acı çeken, yaşama hakkı olan) olması çatışmasının hukuk düzeninde yarattığı problemin, kavram karmaşası yaratmamak uğruna hayvanların mağduriyetine göz yumma yolunu seçerek çözülmeye çalışılması kesinlikle kabul edilemez bir yoldur.

Alternatif çözümleri inceleyebilmek adına, diğer ülkelerdeki düzenlemelere de göz atmak gerekir.

İngiltere

“Hayvan hakları konusunda İngiltere’nin oldukça detaylı ve 14’ü aşkın kanun ve yasal düzenlemesi bulunuyor. Evcil hayvanların korunmasından, hayvanat bahçesi işletmelerinin düzenlenmesine kadar hemen her konuda detaylı kanunlar yer alıyor. Hayvanlar “hissedebilen varlıklar” olarak kabul ediliyor. Hayvanlara eziyet, işkence, hayvan dövüşleri gibi durumlarda 20,000 pounda kadar para cezası ve 6 ay hapis cezası verilebiliyor.”

“İşkence ve benzeri türlü durumlar için de ağır para cezaları, bizi tatmin etmese bile 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezaları mevcut. Bu kanunların var olmasının sebebi ise hayvanların “hissedebilen varlıklar” olarak kabul edilmesi.”

İngiltere, 108 ülkenin ulusal mevzuatı esas alınarak belirlenen Hayvanları Koruma Derecesi’nde en iyi not, yani “A” almış iken, Türkiye bu sıralamanın oldukça altlarında “E” almış durumda. A alan diğer ülkeler ise Avusturya ve İsviçre.

İsviçre

“İngiltere gibi İsviçre’de de hayvanlar hissedebilen varlıklar olarak kabul ediliyor. Hayvanları Koruma Kanunu’na göre hayvanlara kötü davranan, çok çalıştıran ve göz ardı eden sahipleri hakkında suçun büyüklüğüne göre para cezası veya 3 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor.”

İki ülke için yapılan açıklamada da dikkati çeken nokta hayvanların “hissedebilen varlıklar” olarak nitelendirilerek eşyanın üzerinde bir statü tanınmış olması. Burada mevzuatlardan alıntılar yaparak bilgi kalabalığı oluşturmayacağım; ancak verilen değere orantılı olarak yaptırımların da ciddileştiğini ve hayvanlara karşı yapılacak herhangi bir hak ihlalinin cezasız kalmadığını söylemek hiç de zor olmayacak.

Avusturya

“2004 yılında kabul edilen kanuna göre, hayvanlar insanların bakma sorumluluğunda olduğu insana eş varlıklar olarak kabul ediyor. Bu kanun hayvanlarla insanlar arasında bir eşitlik ifade etmesi nedeniyle önemli. Hayvanlara ağır korku dâhil acı hissettirmek yasaklanmış. Hayvanların sosyal bağ kurma ihtiyacını dahi içeren kanunun ihlali durumlarında, ihlalin büyüklüğüne bağlı olarak para cezası veya 1 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor.”

İlginç bir kanuni düzenleme ise Avusturya’dan. Hayvanların insanlarla eş statüde kabul edilerek hak sahibi olmalarıyla bu durum dünya üzerindeki hayvan hakları düzenlemeleri arasında bir devrim niteliği taşıyor. İngiltere ve İsviçre gibi Avusturya da hapis cezasını kabul etmiş durumda.

Hayvan haklarında en iyi düzenlemelere ve koşullara sahip bu üç ülkeyi değerlendirdikten sonra her Avrupa seyahatinden dönen insanın hayretle dile getirdiği bir durumdan da bahsetmek gerekir:

“Avrupa’da sokaklarda hiç hayvan yok!”

Evet, çoğu gelişmiş ülkede hayvanlar sokaklarda serbest bırakılmıyor. Üremeleri, beslenmeleri, barınmaları kontrol altına alınmış durumda. Bunu ise barınaklar aracılığıyla sağlıyorlar. Devlet destekli barınaklar olmakla birlikte çoğunlukla dernek ve vakıfların mali kaynak sağladığı bu barınaklarda hayvanlar, sokağa kıyasla çok daha iyi koşullar altında yaşamlarını sürdürüyorlar. Hayvan sahiplenmek isteyenler, bu barınaklara gelerek evcil hayvan bakabilme yeterliliği taşıdıklarını gösteren belgelerle hayvan sahiplenebiliyorlar. Bu sayede mağduriyet yaşayan hayvan sayısını minimuma indirmiş oluyorlar.

Ülkemizdeki hayvan barınakları çoğunlukla belediyeler tarafından kurulup desteklenmekte, ancak yeterli imkân ve bakımın sağlanamaması nedeniyle hayvanlar için pek de sağlıklı bir ortam sağlayamamakta…

“Kapılarına kilit vurup 10 günlük bayram tatiline çıkan Tokat ve Yalova Belediyesi hayvan barınaklarının çalışanları, aç ve susuz bıraktıkları çok sayıda hayvanın ölümüne neden oldu. Daha 1 hafta önce Kastamonu Tosya’dan gelen benzer görüntülere rağmen, hiçbir önlem alınmadan hayvanların açlığa terk edilmesine tepki gösteren Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu, “Hesabını kim verecek?’ diye sordu.”

Nihayetinde

Bütün düzenlemelerin hedeflenen amaca varabilmesinin şartının; düzenlemelerin niçin yapıldığının bilincinin oluşması, korunan hukuki değerin toplumca benimsenmesi olduğu kanısındayım. Hayvan sevgisini aşılamadan, onların acısını hissetmeden ve hissettirmeden alınan tedbirlerin ve yaptırımların kâğıt üzerinde kalması ile sessiz canlarımızın sessizlikleri içinde mağdur olmaya devam edecekleri endişesini taşıyorum. Ancak bununla birlikte; tüm canlıların yaratılan müthiş dengede barış içinde yaşayacakları, doğaya saygı ve sevginin gün be gün artacağı, varlığımız dışındaki her hareketi duyumsayarak, hissederek koruyacağımız ümidine de sıkı sıkı sarılıyorum.

     Sadece insanlığın nereden geldiğini hatırlamaya ihtiyacı var.

     Sevgiyle kalın!

Kaynakça

+5

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir