Cumhuriyetçi Hukukçular Kulübü

Cumhuriyetçilik

+3

Serhat Tüzün

Cumhuriyet dilimize Arapça’dan gelmiştir. Cumhuriyet “cumhuri” den türetilmiş bir isimdir. Cumhuri ise cumhura ait demektir. O halde etimolojik olarak Cumhuriyet “halka ait olan şey” demektir. Cumhuriyet’in dar anlamda tanımı monarşinin tersidir. Leon Duguit’ye dayanır. Ona göre hükümet ister tek kişiye verilsin ister topluluğa verilsin, vesayet yoksa söz konusu devlet bir cumhuriyettir. Buna karşılık bir de cumhuriyet kavramının geniş anlamda yorumlanması gerektiğini savunanlar da vardır. Bu anlamda cumhuriyet sadece monarşinin tersi değil aynı zamanda demokrasinin eş anlamlısıdır. Cumhuriyet temel prensipleri (genel oy, temsili rejim, kuvvetler ayrılığı vb.) içine alan geniş bir kavram olarak düşünülmektedir.

Cumhuriyet, aynı zamanda hem bir devlet hem de bir hükümet şeklidir. Devlet şekli olarak egemenliğin kişi ve zümrelere değil toplum ait olması, hükümet olan ve yürütmeyi temsil eden kurumun başta devlet başkanı olmak üzere bütün görev alan kişilerin seçimle iş başına gelmesine dayanan yönetim modelidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar olan tarihsel sürece baktığımızda bazı demokratik gelişmeler olarak egemenliğin paylaşıldığı bazı dönemler görülmüşse de Cumhuriyet uygulamasından söz etmek mümkün değildir. Tarihi Aristo’ya kadar gitse de asıl tohumları Fransız İhtilali’nde atılmıştır. Osmanlı tarihini son dönemlerinde de görülen anayasal gelişmelere ve meşrutiyet rejimleri ve uygulamaları bu yönetim biçimini yansıtmaz. Cumhuriyetin içerik ve uygulama olarak ilk kez milli mücadele döneminde uygulandığı görülür. Esasen hükümet ve devlet biçimi olarak da Atatürk’ün girişimi sonunda kurumsal olarak Cumhuriyetin ilanı ile başlamış olan bu yönetim anlayışı Türk demokrasi ve siyasi tarihini en önemli inkılap hareketlerinden biridir.

Atatürk’e göre cumhuriyet Türk halkının yapısına en uygun yönetim
biçimidir, milli hakimiyet temeline dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyet; halkın devlete, devletin de halka karşı hak ve görevlerini en iyi şekilde düzenleyen yönetim biçimidir. Cumhuriyetçilik; cumhuriyetten hareket ederek, devletin siyasi rejimi olarak cumhuriyeti benimsemek ve onu en iyi yönetim biçimi olarak kabul ederek benimsemek ve cumhuriyetin ilke ve uygulamalarını gerçekleştirmektir. Cumhuriyetçilik, aynı zamanda cumhuriyete sahip çıkmak ve onu koruma demektir. Cumhuriyetin özelliklerinin bütün vatandaşlar tarafından bilinmesi ve ona her zaman koşulsuz olarak sahip çıkılması anlamı taşımaktadır.

Atatürk’ün Cumhuriyet Anlayışı

Atatürk’ün ilkelerinden biri olan cumhuriyetçilik devlet idaresinde milli egemenliği, milli iradeyi ve hür seçimi esas kabul eden ilkenin adıdır. Bu ilkenin yönetim biçimi ve siyasal rejim olarak ifadesi cumhuriyettir. Bu tarz yönetim, milli egemenlik kavramını en iyi temsil edecek, en iyi uygulatacak devlet şekli olup demokrasinin de en gelişmiş şeklidir. Dolayısıyla laiklik, halkçılık, devletçilik, ulusçuluk yanında yer alan cumhuriyetçilik en çok önem verilendir. Çünkü diğer oklara bakıldığı zaman bunlar çağdaş bir yönetim kurmanın yolları ve yöntemleri olarak ortaya çıkmaktadır.

Türk milleti asırlar boyunca kendi hakimiyetini, kendi iradesini kullanmasına engel olan monarşi, oligarşi gibi rejimlerin acılarını çekiş ve sonunda kendine en uygun yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu görmüştür. Cumhuriyet yönetiminde egemenlik bütünüyle millete aittir. Dolayısıyla, millet bu egemenliğini kendi seçtiği temsilcileri aracılığıyla kullanmaktadır. Atatürk kuracağı cumhuriyetin ülkesinin doğal ve tarihsel gerçeklere dayanarak kurmuştur. Dolayısıyla Anadolu Halkı’nın yapısını göz ardı etmemiştir. Anadolu halkının arasındaki tüm ırksal, sınıfsal ve düşünsel ayrılıklara karşı çıkarak çizilen sınırlar içerisinde kendini Türk olarak kabul eden herkesi vatandaş kabul etmiş, hepsine eşit değer vermiş ve hiçbirine ayrıcalıklı davranmamıştır. Yaklaşık 5-6 yüzyıllık bir imparatorluğu kaldırıp yerine yepyeni bir devlet kurmak oldukça zordu. Böyle bir devleti kurarken en büyük ıslah cumhuriyetçiliktir.

Atatürk Cumhuriyet rejimi için yeni bir hukuk düzeni olması gerektiğini düşünmüştür. Çöken bir imparatorluğun yasaları ile cumhuriyeti yürütebilmek de mümkün değildir. Bu nedenle yeni rejim kendi anayasasını ve yasalarını getirmeli ve böylece kendi hukuk düzenini kurmalıdır.

Atatürk, cumhuriyeti her zaman demokrasi kavramı ile birlikte ele almıştır. O’na göre cumhuriyet, demokrasi ile yönetilen devlet biçimidir dolayısıyla Atatürk cumhuriyetin tanımını bile demokrasi ile yapacak (ileride Atatürk’ün sözlerinden örneklerde görüleceği gibi) derecede iki kavramı yan yana ele alırken, biçimsel olarak kurulan cumhuriyet düzeninin yanı sıra demokratik bir rejime de zamanla aşama aşama geçilmesini istemiştir.

Atatürk’ün cumhuriyetçilik ilkesi dolaysıyla cumhuriyet biçimindeki yönetimin dayandığı başlıca ilkeler vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:

A)Halk Egemenliği:

Atatürk’ün cumhuriyetçilik ilkesi, halk egemenliğini en iyi ve en sağlam biçimlerde temsil eden ve uygulayan bir rejimi ifade eder. Atatürk, halk egemenliği, halk yönetimi, halk yönetimi ve halkçılık gibi deyimleri öncelikle cumhuriyet kavramı yerine kullanıyordu.

B)Tam Bağımsızlık:

Atatürk’e göre asıl olan Türk ulusunun onurlu bir biçimde yaşamasıdır. Bu da ancak tam bağımsızlıkla mümkün olabilmektedir. Yabancı bir devletin koruma ve desteğini kabul etmek, bağımsızlıktan yoksun olmak demek, diğer devletler karşısında uşak durumuna düşmek demektir. Türk’ün onuru, kişiliği ve yetenekliliği çok yüksektir, büyüktür. Böyle bir ulus esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan dolayı Atatürk’ün Cumhuriyetçiliğinde “ya bağımsızlık ya ölüm” temel ilkedir.

C) Ulusal Bütünlük:

Ulusal bütünlük halk egemenliği ve tam bağımsızlık anlayışının doğal sonucu olmaktadır. Ulusal bütünlük politikasının temel belgesi ulusal anlaşma yani Misak-ı Millî ’dir. Ulusal politika, ulusal sınırlar içinde, her şeyden önce kendi gücüne dayanarak varlığını korumak, ulus ve ülkenin mutluluğuna çalışmaktır. Irk ve din birliği, başka uluslara düşmanlık, kendi ulusunu küçümsemek ülke ve ulus bütünlüğünü bozmak, bölücülük, adaletsizlik, sömürücülük, baskı, yasadışılık, eşitsizlik Atatürk ulusçuluğunun karşı olduğu değerlerdir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti ulusal sınırlar içinde Türklük duygusuyla yaşayan herkesin ortak devletidir.

D) Çağdaşlaşma:

Çağdaşlaşmanın iki önemli boyutu vardır. Biri uygarlıktır, diğeri ise batıdır. Uygarlık her dönemde çağdaşlaşmanın hedefi ve yönü olarak her zaman vardır. Batı ise her dönemde değişebilir. Çağımızda en yüksek uygarlık Batı dünyası tarafından kurulmuştur. Ve temsil edilmektedir. Dolayısıyla Batı uygarlığı en yüksek uygarlık olarak kaldıkça, yeryüzünde hiçbir uygarlık batının düzeyini geride bırakmadıkça, Batı uygarlığı çağdaşlaşmak isteyen ulusların başlıca hedefi olacaktır. Atatürk döneminde de Batı uygarlığı çağın temsilcisiydi ve Atatürk çağdaşlaşmada Batı uygarlığını hedef almıştı.

Atatürk’e göre, her görüş açısından uygar bir ulus olmalıyız. Düşünceler ve yaşam uygar olmalıdır. Atatürk’ün tüm devrimlerinde çağın ışığını görmek ve her devrimde bu ışığın bir parçasının ülkeye yansıtıldığını izlemek olasıdır. Cumhuriyet devleti giderek gelişirken her döneminde Atatürk’ün çizdiği yolda biraz daha çağdaşlaşmıştır.

E) Lâiklik:

Lâiklik, Türk devlet yaşamına ancak Cumhuriyetle birlikte girmiştir ve doğal olarak gelişimi de hep bu rejim içinde sürmüştür ve sürmektedir. Ama hukuk açısından ana gelişme 1937 yılında sona ermiş sayılabilir. Lâiklik yani din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması, ilk önce hukuk alanında gerçekleşmelidir; başka bir deyişle, vatandaşın bütün yaşamına egemen olan hukuk alanında bu iş yapılmalıdır. Saltanatın, Halifeliğin kaldırılması gibi inkılâplar lâikliğe gidişi kolaylaştırmıştır. Lâikliğin en büyük aşaması ise, Türk Medeni Kanunu’nun 1926 yılında kabulüdür. Medeni Kanun, Borçlar Kanunu ile birlikte 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Dolayısıyla cumhuriyetin kuruluşunda lâiklik önemli bir yere sahiptir. Lâiklik uzun bir gelişimin sonucunda Türk toplumunun ana belirleyici öğelerinden birisi olmuştur.

F) Barışçılık:

Barışçılık devletin temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Cumhuriyet düzeninin çağdaş insanlık hedefleri doğrultusunda gelişebilmesi için çok büyük katkılar getirmiştir. Tüm ulusları insanlığın birer parçası olarak görmek, ayrım yapmadan saygı göstermek barışçıl tutumun ana özelliğidir. Atatürk hiçbir ülke veya ulusa karşıt olmayan bir barışçı gidişi temel ilke görmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin başlıca ilkelerinde birisi olan yurtta ve dünyada barış insanlıkla uygarlığın ilerlemesinde en esaslı etken olacaktır. Dolayısıyla, ulusları refah ve mutluluğa götüren en iyi yol barıştır.

İç politikada da, dış politikada olduğu gibi barış ana hedef olmuştur. Yurtta barışın sağlanabilmesi için çeşitli çabalar gösterilmiş, insanlar arasında hiçbir ayrıma yer vermeden, eşitlik düzeni en geniş anlamıyla kurulmaya çalışılmıştır. Toplumda sınıflar arası dengeye de önem verilmiş, cumhuriyet devleti olmaya çalışılmıştır.

Atatürk’ün cumhuriyet anlayışının bu sayılan altı ana ilkesi yanı sıra bazı alt ilkeler ve görüşleri de bulunmaktadır. Atatürk’ün devrimci ve halkçı yönleri cumhuriyetçiliğin temel taşlarını tamamlamaktadır. Atatürk’ün Türk ulusuna ve gençliğine olan inancı, cumhuriyetçiliğin tamamlayıcısı ve güvencesidir. Kendi elleriyle kurduğu cumhuriyeti Türk gençliğinin bekçiliğine bırakmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin devam ettirilmesi ve iyiye her geçen gün daha da yükseltilmesi Atatürk’ün düşüncelerinin çok iyi anlaşılması ile mümkündür.

KAYNAKÇA

  • Erdoğan Teziç, “Anayasa Hukuku”
  • Kemal Gözler, “Anayasa Hukuku Genel Esasları”
  • Saint Dinç, “Cumhuriyetçilik İlkesi”
  • Yücel Özkaya, “Altı İlke”
+3

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir