Sinan İÇİN
12 MART MUHTIRASI
12 Mart Muhtırası, 12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra vererek hükûmetin istifaya zorlandığı askeri müdahaledir.
12 Mart Muhtırasını kısaca açıkladıktan sonra bizi 12 Mart sürecine götürecek olayları incelememiz faydalı olacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde 12 Mart Muhtırası verilmemiş olsaydı, 12 Mart’tan 3 gün önce 9 Mart 1971’de TSK içinde kurulmuş olan ve başında Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu’nun bulunduğu gizli askeri cunta fiilen darbe yapacaktı. Cunta içine sızmış ve önemli görevler üstlenmiş olan Mahir Kaynak vasıtası ile darbe önceden haber alınmış ve darbeye adı karışan ve Orgeneral rütbesinden daha kıdemsiz olanlar re‘sen emekliye sevk edilmişlerdir. Bu sayede 9 Mart 1971’deki darbe teşebbüsü önlenmiştir. Bu darbe teşebbüsü aynı zamanda Milli Demokratik Devrimi olarak da isimlendirilmiştir.
12 Mart Muhtırası’nı veren Orgeneral Memduh Tağmaç, Orgeneral rütbesindekiler hariç bu 9 Mart 1971 Millî Demokratik Devrimine adı karışan başta Tümgeneral Celil Gürkan olmak üzere tüm subayları re’sen emekliye sevk etti. 1. Ordu Komutanı Faik Türün de bu darbeye adı karışan tüm Devrim yazarlarını Ziverbey Köşkünde Millî İstihbarat Teşkilatı vasıtasıyla sorguya çekti. Bu sorgularda Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un da 9 Mart darbesine önce destek verdikleri, fakat sonra istihbarat bilgileri Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’a ulaşınca desteklerini geri çektikleri ortaya çıktı.
En nihayetinde darbe, 1971 yılında 12 Mart günü saat 13.00’da TRT radyolarından okunan aşağıdaki muhtıra ile ilan edilmiştir:
“Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.”‘
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu’nun imzasını taşıyan muhtıra 12 Mart Muhtırası şu maddelerden oluştu:
Meclis ve hükümet; süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.
Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri’nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.
Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır. Bilgilerinize…
Bu darbede alışılmışın dışında olarak TBMM feshedilmedi, Siyasi Partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı fakat değişen durumlar elbette ki oldu. Askerler öncelikle tarafsız bir hükumet kurulmasını istedi. Tarafsız hükûmet TBMM’den güvenoyu aldığı takdirde onlar için sorun kalmayacaktı. Bu durum üzerine tarafsız bir başbakan aranmaya başlandı. En son CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim üzerinde anlaşıldı. Nihat Erim, 26 Mart günü CHP’den istifa etti. Böylece artık bağımsız başbakan olan Erim “partiler üstü reform Hükümeti’ni kurdu.
Birinci Erim hükümeti 3 Aralık’ta görevden ayrıldığında enflasyon felaket bir durumdaydı. İşbaşına geldiklerinde yüzde 11’de seyreden enflasyon oranı dokuz ay içinde yüzde 23,3’e fırladı. Ardından II. Erim hükümeti kuruldu ve iktidarda altı ay kaldı. İstifa ettiğinde ekonomik tablo altüst olmuştu. 70’li yıllara damgasını vuran bütün diğer Teknokrat hükümetler gibi başarısız olmuştur.
1973 GENEL SEÇİMLERİ
Belli bir süre sonra 1973 Genel Seçimleri yapıldı. 1973 Seçimlerinde Bülent Ecevit liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti oldu. Yüzde 33,3 oy alıp 185 milletvekili çıkaran CHP’yi, yüzde 29,82 oy alıp 149 milletvekili çıkaran Adalet Partisi takip etti. Ancak bu seçimlerde hiçbir parti tek başına hükümeti kuracak çoğunluk elde edemediği için koalisyonlar dönemi başlayacaktı.
Bülent Ecevit, 26 Ocak 1974 tarihinde Millî Selamet Partisi (MSP) ile kurduğu koalisyon hükûmetinde ilk defa başbakanlık görevini aldı. Bu hükümetin en önemli uygulamalarından biri ABD baskısıyla yasaklanan haşhaş ekiminin serbest bırakılmasıydı
.
KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI
O dönemde yaklaşık 100 yıldır Kıbrıs Adası’nda Türkler ve Rumlar arasında olaylar devam ediyordu. Kıbrıs Türklerine yönelik baskı ve şiddetin devam etmesi, 15 Temmuz 1974’de Kıbrıs’ta darbe yapıldığı haberinin Türk Dışişleri tarafından öğrenilmesi sonucunda Türk Hükümeti, durumun ciddi olduğunu, adaya müdahalenin gerekli olduğu kanaatine vardı. Adaya garantör olarak müdahale etme hakkını kullanmayı düşünen Türkiye Cumhuriyeti diğer bir garantör devlet olan İngiltere’nin yetkilileriyle görüşerek birlikte hareket etmek üzere girişimde bulundu. İngiltere, bu görüşmelerde konuya Türkiye gibi yaklaşmadı. Bu sırada Türkiye’de Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan ve Maliye Bakanı Deniz Baykal, muhalefet partilerinin başkanlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantının sonunda tüm muhalefet parti başkanlarının hükümetin kararlığını gördüğü ve destek verdiği görülmüştür.
Türk heyeti, 18 Temmuz 1974 akşamı saat 20.30’da Londra’dan Ankara’ya hareket etti; Başbakan Ecevit, 19 Temmuz’da 02.00’da Ankara’ya varınca Genelkurmay’da komutanlar ile bir toplantı yaptı. İngiltere’deki görüşmelerin aktarıldığı ve hazırlıkların gözden geçirildiği bu toplantıda başbakan harekâtın amacı ve adının “Barış Harekâtı” olduğunu belirtti. Genelkurmaydaki toplantının ardından Bakanlar Kurulu toplanıp oy birliği ile Kıbrıs’a müdahale kararı aldı. Bakanlar Kurulu’nun yazılı kararı, 19 Temmuz 1974 sabahı Genelkurmay Başkanlığı’na ulaştırıldı. Daha sonra TSK Kıbrıs Adasına müdahale etti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu müdahalesinin sonucunda Yunanistan’daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Nikos Sampson Hükûmeti görevini bıraktı. Yunanistan’da da askerî hükümet idareyi sivillere devretme kararı aldı ve yedi yıldır Fransa’da sürgünde bulunan Konstantin Karamanlis’i hükümeti kurması için Yunanistan’a çağrıldı. Konstantin Karamanlis’in 24 Temmuz 1974’te hükümeti kurması ile Yunanistan’da 1967’den beri devam eden askeri rejim son buldu.
Kıbrıs Barış Harekâtı, her ne kadar birçok ülke ve uluslararası örgüt tarafından eleştirilse de Yunan Temyiz Mahkemesi’nin verdiği 21 Mart 1979 günü 2558/79 sayılı karar da harekâttaki haklılığımızı kanıtlar niteliktedir. Zürih ve Londra antlaşmalarına göre Kıbrıs’a yapılan Türk askeri müdahalesi yasaldır. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirme hakkı olan garantör devletlerden biridir. Esas suçlular darbeyi hazırlayan ve icra eden ve bu suretle de bu müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan subaylarıdır.
Yukarıda, Kıbrıs Barış Harekâtını kısaca anlatmaya çalıştık. Harekâtın ülkemiz açısından artıları olmakla birlikte bazı olumsuz sonuçları da olmuştur. Olumsuz sonuçların en başında ABD’nin silah ambargosu gelmektedir. ABD’nin ülkemize uyguladığı silah ambargosu Ekonominin işleyişi için gerekli dış yardım ve kredilerin kesilmesini de beraberinde getirdi. Ardından patlak veren petrol krizinin de etkisiyle Türkiye, Cumhuriyet döneminin en ağır ekonomik bunalımlarından birine girdi.
Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında, tarihi bir dindar- laik uzlaşısı olarak görülen CHP-MSP Hükümeti içerisinde ciddi görüş ayrılıkları oluştu. 10 Ay süren koalisyon hükümeti, en nihayetinde 18 Eylül 1974’te Ecevit’in istifasıyla sona erdi. Bülent Ecevit, bu istifa ile erken seçime gitmeyi de amaçlamaktaydı. Ancak bu istifa genel seçimi getirmedi. 200 günü aşkın süre yeni hükümet kurulamadı. Bu dönemde yaklaşık 5 ay süre güvenoyu alamamasına rağmen, partilerüstü Sadi Irmak Hükümeti görevde kaldı. Bu dönem sonrasında Süleyman Demirel Başbakanlığında Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi’nden oluşan koalisyon hükümeti kuruldu. Bu hükümet 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti olarak da anıldı. Milliyetçi Cephe Hükümeti Döneminde, Üniversite içerisindeki öğrenci çatışmaları artış gösterdi. Bu artışta Hükümetin bu olaylarda tarafsızlığını koruyamaması da etkili oldu.
1977 GENEL SEÇİMLERİ
1977 Seçimlerine giderken seçim kampanyası oldukça gergin geçti. Bu dönemde terör eylemleri sürdü. Bülent Ecevit ve seçim konvoyuna 26 Nisan’da Tokat’ın Niksar ilçesinde, 27 Nisan’da da Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde saldırılar düzenlendi. Ecevit, 29 Mayıs 1977 günü seçim gezisi için bulunduğu İzmir Çiğli Havaalanı’nda suikasta uğradı. Bülent-Rahşan Ecevit çiftinin zarar görmeden atlattığı suikast girişiminde, CHP İzmir İl Başkanı Mehmet İsvan ağır yaralandı. Ecevit’in 3 Haziran 1977’de Taksim Meydanı’nda düzenleyeceği miting öncesinde Başbakan Demirel kendisini uyararak miting sırasında suikast yapılacağını bildirdi. Ecevit’in miting günü Taksim’de olacağını ve hiç kimsenin mitinge gelmemesini söylemesine rağmen 3 Haziran günü yapılan miting CHP tarihinin en geniş katılımlı ve en coşkulu mitinglerinden biri oldu.
Tüm bu olaylar sonrasında seçime gidildi. Seçim sonuçlarına göre CHP %41,4 ile 213 milletvekili, AP %36,9 ile 189 milletvekili çıkardı. Geriye kalan 48 sandalye ise diğer partiler ve bağımsızlar tarafından kazanıldı. Bu sonuçlar CHP açısından buruk bir zafer olarak nitelendirilmiştir. CHP her ne kadar birinci parti olarak çıksa da tek başına iktidar olmak için gerekli olan 226 sandalyeyi( o dönem milletvekili sayısı 450’dir.) kazanamamıştır.
Ecevit, seçim sonrası azınlık hükümeti kurmayı denediyse de başarılı olamamıştır. Ecevit’in kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamamıştır. Bu sebeple Süleyman Demirel’in başbakanlığında II. Millî Cephe hükûmeti (AP-MSP-MHP) kuruldu. Daha sonra Adalet Partisi’nden milletvekili seçilen 11 milletvekilinin istifasıyla bu hükümet düşürülmüştür. Bu olaya Güneş Motel Olayı da denmektedir. Daha sonra bu milletvekillerinin de desteği ile II. Milliyetçi Cephe Hükümeti devrilip Ecevit Başbakanlığında yeni bir hükümet kurulmuştur. Bu hükümette, AP’den istifa eden 11 milletvekilinden 10’una bakanlık görevi verilmiştir. Ancak Bülent Ecevit, seçim propagandası sırasında ve muhalefet önderi olarak ileri sürdüğü düzen değişikliğini, vaatlerini gerçekleştiremedi. Daha da hızlanan terör, etnik ve dinsel kışkırtmalarla Malatya ve Maraş gibi kentlerde katliam boyutlarına ulaştı. Enflasyon hızı da yüzde 100’ü geçti, grevler yayıldı. TÜSİAD gazetelere tam sayfa eleştiri ilanları vererek hükûmetin istifasını istedi. Bunlara ek olarak AP’den gelen ve bakan yapılan 11 milletvekilinin desteğini kazanmak için verdiği tavizler ve haklarında çıkan yolsuzluk söylentileri, Ecevit’e zarar verdi.
14 Ekim 1979’da yapılan ara seçimlerde başarısızlığa uğrayan Ecevit görevden çekildi ve Süleyman Demirel 25 Kasım 1979 tarihinde MSP ve MHP’nin desteğiyle bir azınlık hükûmeti kurdu. Kasım 1979’da MHP ve MSP’nin dışarıdan desteğiyle kurulan 6. Demirel hükûmetiyle tekrar başbakan olan Demirel 12 Eylül 1980 Darbesi’ne kadar görevini sürdürdü.
12 Eylül Darbesi
Normalde 12 Eylül 1980 Darbesi tek başına bir yazı konusu hatta kitap konusu olacak genişlikte bir olaydır. Ancak; biz bu yazımızda 1980 Darbesine temel düzeyde değineceğiz.
12 Eylül 1980 Darbesi’ni incelemek için TSK’nın bu darbeyi kendince haklı bulduğu sebepleri değerlendirmekte fayda vardır. Bu sebepler; Siyasi Sebepler, Ekonomik Sebepler, Güvenlik Sebepleri ve Dış Siyasi Sebeplerdir. Siyasi Sebepleri ele alacak olursak; o dönemde siyasi cinayetler oldukça yaygınlaşmıştı. 6 Eylül 1980’de Necmettin Erbakan tarafından yapılan Konya Mitinginde; İstiklal Marşı yuhalanmış, topluluk şeriat çağrısı yapıp devleti protesto etmiştir. Ayrıca TBMM, 114 Tur boyunca Cumhurbaşkanı seçemeyince halk tarafından sorunların demokratik yolla çözülmeyeceği düşünüldü. Ekonomik Sebepler ise; dış ticaret açığındaki artış ve döviz darboğazı; işsizlik, kıtlık, işyeri anlaşmazlıkları, işçi grevleri ve Türkiye’nin Neoliberal Ekonomiye geçememesi gibi sebeplerdi. Güvenlik Sebepleri; ülkemizde yaşanan sağ sol kavgası, bu kavganın durdurulamaması, kavgaların üniversitelerde eğitimin sürdürülmesini engelleyecek düzeye gelmiş olması, bu kavgalarda neredeyse her gün vatandaşlarımızın öldürülmesi gibi sebepler vardır. Son olarak Dış Siyasi Sebepler ise, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar ABD ve NATO tarafından izleniyordu. Çevredeki ülke işgallerinden dolayı (Sovyet Rusya’nın Afganistan’ı işgal etmesi) Türkiye’deki istikrar ABD açısından önem kazandı. TSK, bu sorunların çözümünü maalesef darbe yapmakla bulmak istedi.
Tüm bu gelişmeler öncelikle 27Aralık 1979 Muhtırasını, 24 Ocak Kararlarını, Bayrak Harekâtını getirdi. Daha sonrasında ise 12 Eylül 1980 tarihinde TSK, Kenan Evren liderliğinde, emir komuta zinciriyle yönetime el koydu. Süleyman Demirel’in hükümeti görevden alındı, TBMM feshedildi. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit eşleri ile beraber 1 ay süreyle Hamzaköy’de (Gelibolu) tutulmuşlardır. Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş ise Uzunada’ya gönderilmiştir.
Bu dönemde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet Komutanları tarafından oluşturulan askerî yönetim Millî Güvenlik Konseyi adı altında 1983 genel seçimine kadar Türkiye’ye ilişkin tüm kritik kararları aldı.
Bu dönemde Ülkemizde birçok hukuksuz olaylar olmuştur. İnsanlar haksız yere idam edilmiştir. Konusu gelmişken bu durum ile ilgili çarpıcı bir örnek vermemizde fayda vardır. 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edilen Erdal Eren, idam kararı Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmiş olmasına rağmen, Millî Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi’nde idam edilmiştir. Aynı dönemde birçok insan hapishanelerde kötü koşullara maruz bırakılmıştır. Bu durum Ülkemiz için uzun yıllar kapanmayacak yaralar açmıştır.
1961 Anayasası yürürlükten kaldırılmış, askeri yönetimi emriyle Danışma Meclisi tarafından 1982 Anayasası hazırlanmış ve 18 Ekim 1982 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 1982 Anayasası, 1961 Anayasasına göre daha kısıtlayıcı olmasına rağmen, 1961 Anayasasının aksine %92 civarı evet oyu almıştır. Bu oran 1961 Anayasasında %61 idi. Bu durumun sebeplerine kısaca o dönem baskıcı bir yönetimin olması, aleyhte propaganda yapılmasının yasak olması denilebilir. Aynı zamanda bu seçim ile Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Daha sonra ülkemiz bu koşullar altında 1983 yılında genel seçimlere gitmiştir. 1983 Genel Seçimlerine yalnızca 3 siyasi partinin katılmasına izin verilmiştir. Bu 3 parti de yeni kurulan partilerdir.
Sonuç olarak 1971-1983 yılları arası Ülkemiz açısından genellikle kötü geçmiştir. Bu dönemde siyasi istikrar sağlanamamış, terör had safhaya çıkmıştır. Bu dönemin ülkemize en büyük getirilerinden biri ise Kıbrıs Barış Harekâtıdır.
Kaynakça
http://yenisafak.com.tr/diziler/12mart/index.html
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=6501
Açıkgöz, Serkan. “Kıbrıs Barış Harekatı (20 Temmuz 1974)”. https://tez.yok.gov.tr/. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 7 Kasım 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Kasım 2016.
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/ecevit/siyasette.asp
http://bianet.org/bianet/kategori/insanhaklari/88996/icislerine-eren-dosyasini-acin-talebi
http://web.archive.org/web/20120610233714/http://www.belgenet.com/12eylul/evren_051182.html